Turner Sendromunda Tanı ve Tedavi, 5(2):81-86, 2005
|
Ulusal Pediatri Endokrinoloji Derneği Uzlaşı Raporu
Abdullah BEREKET, Behzat ÖZKAN, Selim KURTOĞLU
|
Flor, Çocuk Diş Sağlığı ve Türkiye, 5(2):87-95, 2005
|
Mustafa Kazım ÇAĞLAR, Işıl ÖZER, Fatma Şemsa ALTUGAN
|
|
Flor, Çocuk Diş Sağlığı ve Türkiye
Ülkemizde çocuklarda yüksek oranda diş çürüğü bulunmaktadır. Kullanım sularında bulunan flor konsantrasyonunun düşük olması diş çürümesine neden olan olaylar içinde önemli bir yere sahiptir. Bu makalede florun diş sağlığı üzerinde, özellikle çocuklarda çürük önleme etkisi, koruyucu yöntemleri ve ülkemizdeki durum derlenmiştir.
Anahtar kelimeler: Diş çürüğü, flor, Türkiye
|
Kawasaki Hastalığı, 5(2):96-101, 2005
|
Nevin HATİPOĞLU, Nuran SALMAN
|
|
Kawasaki Hastalığı
Kawasaki hastalığı çocukluk döneminin etiyolojisi belli olmayan akut, febril bir vaskülitidir. Tanı klinik bulgulara dayanılarak konur. Koroner arterlerde anevrizma gelişimi ve tromboz hastalığın ciddi komplikasyonlarıdır. Tanı için gerekli kriterler şunlardır: En az beş gündür yüksek ateş, generalize polimorf eritematöz döküntü, konjunktivalarda enjeksiyon, ağız ve dudaklarda tipik değişklikler, el ve ayaklarda bilateral şişlik ve kızarıklık ve tek taraflı fluktuasyon vermeyen > 1.5 cm. servikal lenfadenomegali. Ateş dışındaki beş kriterden dördünün birlikte olmadığı hallerde inkomplet (atipik) Kawasaki tanısı söz konusu olabilir. Hastalık akut, subakut ve konvalesan dönemlerden oluşur. Akut faz reaktanlarında nonspesifik artış vardır. Etkilenen damar etrafında inflamatuar infiltrasyon (mononükleer hücreler, CD 8+ T lenfositler ve immunglobülin A plazma hücreleri) görülür. Tanı konur konmaz, ekokardiyografi yapılarak koroner arterlerde hasar varlığı araştrılmalıdır. Tedavi için 2 g/kg tek doz intravenöz immunglobülin (İVİG) ve 80-100 mg/kg/gün asetil salisilik asit başlanmalıdır. Onuncu günden sonra İVİG verilmesinin yararı tartışmalıdır. İVİG ile yanıt alınamazsa pulse steroid denenebilir. İmmunsüpresif tedavinin etkinliği ve güvenirliği belirsizdir. Koroner arterlerin etkilenme durumu ve derecesine göre prognoz değişkenlik gösterir. Miyokard infarktüsü Kawasaki hastalığındaki en sık ölüm nedenidir. Koroner hasar, prematür ve ciddi ateroskleroz gelişiminde rol oynayabilir. Kawasaki hastalığında koroner arterlerdeki sekeller, genç erişkinlerde iskemik kalp hastalığının önemli bir nedeni olabilir.
Anahtar kelimeler: Kawasaki hastalığı, koroner arter anevrizması, vaskülit
|
Çocukluk Çağında Trakeobronşiyal Yabancı Cisim Aspirasyonları, 5(2):102-105, 2005
|
Mustafa İNAN, Çağatay Yalçın AYDINER, Burhan AKSU, Mehmet PUL
|
|
Çocuklarda Trakeobronşiyal Yabancı Cisimler
Amaç: Trakeobronşiyal yabancı cisim aspirasyonu şüphesi ile acil servise getirilen hastaların tanı ve tedavi yöntemlerinin değerlendirilmesi.
Yöntem: Kasım 1996 ve Temmuz 2004 döneminde yabancı cisim aspirasyonu şüphesiyle bronkoskopi yapılan 26 hasta geriye dönük bir çalışmayla incelendi. Tanı öykü, fizik bakı, radyolojik yöntemler ve bronkoskopik inceleme ile konuldu.
Bulgular: Vakaların 11'i erkek ve 15'i kız çocuğuydu. Hastaların yaşları 8 ay ile 14 yaş arasındaydı (ortalama 44.7±52.9 ay). Yabancı cisim 10 vakada sağ ana bronş, 3 vakada sol ana bronş ve 7 vakada trakea yerleşimliydi. Altı vakada yabancı cisime rastlanmadı. Çıkartılan yabancı cisimlerin büyük çoğunluğu organik maddelerdi (n=15). Radyolojik incelemelerde yalnızca bir vakada yabancı cisime ait opasite, diğerlerinde ise indirekt bulgular saptandı. Tüm vakalarda torakotomi gerekmeksizin bronkoskopi ile yabancı cisim çıkartıldı. Bir vakada operasyon sırasında pnömotoraks gelişti.
Sonuç: Trakeobronşial yabancı cisim aspirasyonlarında genellikle indirekt radyolojik bulgular gözlenmektedir. Genel anestezi altında yapılan bronkoskopi en etkili tanı ve tedavi yöntemidir.
Anahtar kelimeler: Bronkoskopi, çocuk, trakeobronşiyal yabancı cisimler
|
Geç Tanılı 27 Homosistinüri Vakasının Klinik ve Biyokimyasal Değerlendirilmesi, 5(2):106-108, 2005
|
Fikri DEMİR, Gülden GÖKÇAY
|
|
Geç Tanılı 27 Homosistinüri Vakasının Klinik ve Biyokimyasal Değerlendirilmesi
Amaç: Homosistinüri, sistation B-sentaz (CBS) eksikliği ya da metilentetrahidrofolat redüktaz (MTHFR) eksikliğine bağlı olarak gelişen, nörolojik ve tromboz dahil vasküler anormalliklerle karakterize, transsülfürasyon yolunda bozukluğun olduğu doğumsal bir hastalıktır. Bu yazıda homosistinüri saptanan 27 vakanın klinik ve biyokimyasal bulguları değerlendirilerek erken tanı ve tedavinin önemini vurgulandı.
Metod: 1990 yılından bu yana tanı konulan 27 homosistinüri vakası (14 erkek, 13 kız) incelendi. Semptomların başladığı yaş, tanı konulana kadar geçen süre, akraba evliliği öyküsü sorgulandı. Göz ve nörolojik muayene, kraniyal görüntüleme, kan homosistein ve metionin düzey ölçümleri yapıldı. Bazı sosyal değerler ortalama ve standart sapma (SD) olarak verildi.
Bulgular: Vakaların ortalama yaşları 17'ydi (7-37 arası). Ailelerin % 84'ünde akraba evliliği öyküsü vardı. Tanı konmamış 19 kardeşte de benzer öykü belirlendi. Psikomotor gerilik (n=10), lens ektopisi (n=7), miyopi (n=4), diğer göz bulguları (n=2) ve konvülziyonlar (n=2) saptanan ilk bulgulardı. Ortalama tanı yaşı 10.5'ti (4.5-32 arası) ve ortalama 6.5 yıl geç tanı konmuştu (0-31 arası). 15 vaka halen takip edilmekteyken 12 vaka takipten çıktı (üçü öldü, ikisi başka merkeze nakledildi, yedisi kontrole getirilmiyor). Psikomotor gerilik (24/25), lens ektopisi (22/24) ve serebrovasküler olay (10/25) en sık rastlanan bulgulardı.
Sonuç: Homosistinüri vakalarında erken tanı ve tedavi hastalığın morbidite ve mortalitesi açısından çok önemlidir.
Anahtar kelimeler: Homosistinüri, klinik bulgular, laboratuvar, tedavi
|
Beslenme Sorunu Olan Çocuklara Ekip Yaklaşımı ile Elde Edilen Sonuçlar, 5(2):109-114, 2005
|
Muazzez GARİBAĞAOĞLU, Reyhan SAYDAM, Gülbin GÖKÇAY, Yusuf SAHİP
|
|
Beslenme Sorunu Olan Çocuklara Ekip Yaklaşımı ile Elde Edilen Sonuçlar
Amaç: Çalışma, beslenme sorunu olan çocuklar ve ailelerine çocuk doktoru, diyetisyen ve psikologdan oluşan ekip yaklaşımının sonuçlarını incelenmek amacıyla yapıldı.
Yöntem: Organik herhangi bir sorunu olmayan, yaşları 1-10 arasında değişen 20 çocuk farklı aralıklarla, toplam 3 ay izlendi. İzlem sürecinde, çocukların büyüme-gelişme ve beslenme durumları ile beslenmeye ilişkin sorunları değerlendirildi. Sağlıklı beslenme ilkeleri, mevcut beslenmenin iyileştirilmesi, enerji arttırma yolları konularında çocuklar ve aileler bilgilendirildi. Annelerin çocuklarının beslenmesine ilişkin endişelerinin giderilmesine, yemek sırasında sorumluluğun çocuklara verilmesine ve yemek saatlerinin sosyal bir olay olarak algılanmasının sağlanmasına çalışıldı.
Bulgular: Çalışmanın sonunda, çocukların büyüme-gelişme ve beslenme durumlarında istatistiksel olarak önemli artışların olduğu, beslenmeye ilişkin sorunların azaldığı ve çalışmanın başında yemekler sırasında annelerin üstlendiği sorumluluğun, çocuklara devredildiği saptandı.
Sonuç: Beslenme sorunu olan çocukların tedavisinde, daha uzun süreli ve gerektiğinde diğer meslek gruplarının da katılımı ile uygulanacak tedavilerin yararlı olacağı kanısına varıldı.
Anahtar kelimeler: Beslenme sorunu, büyüme-gelişme, enerji alımı, çocuk, psikoloji
|
Çocuklarda Hepatosplenomegali Nedenleri, 5(2):115-120, 2005
|
Saadet AKARSU, Abdullah KURT, Ceren KARA, A. Neşe ÇITAK KURT, Mustafa AYDIN, Erdal YILMAZ
|
|
Çocuklarda Hepatosplenomegali Nedenleri
Amaç: Ayaktan başvuran ve yatırılarak takip edilen hastalardaki hepatosplenomegali nedenleri ve oranları belirlenmek hedeflendi.
Yöntem: Onaltı aylık sürede izlenen toplam 23.300 hastanın dosya bilgileri retrospektif olarak incelendi. Hepatomegali, splenomegali ve/veya hepatosplenomegali tanısı alan toplam 192 (% 0.8) vaka çalışma kapsamına alındı.
Bulgular: Hepatosplenomegali tanısı alan hastaların % 47'si kız, % 53'ü erkekti. Yaş ortalamaları 44.7 ay idi. Hastaların 163 (% 84.9)'ünde hepatomegali 1 (% 0.5)'inde splenomegali ve 28 (% 14.6)'unda hepatosplenomegali tespit edildi. Ortalama karaciğer büyüklüğü 2.8 cm ve ortalama dalak büyüklüğü 0.6 cm idi. Hastaların 127 (% 66.1)'sinde enfeksiyöz, 24 (% 12.5)'ünde konjestif, 15 (% 7.8)'inde hematolojik, 10 (% 5.2)'unda neoplastik, 6 (% 3.1)'sında metabolik, 2 (% 1)'sinde kolestatik ve 8 (% 4.2)'inde diğer nedenler saptandı.
Sonuç: Yaş grubu küçük olanlarda enfeksiyöz ve konjestif nedenlerin, yüksek olanlarda ise hematolojik, neoplastik ve metabolik nedenlerin ön sırada olduğu görülmektedir. Hepatosplenomegalinin en sık etiyolojik nedeninin enfeksiyöz olduğu söylenebilir.
Anahtar kelimeler: Etiyoloji, Hepatomegali, hepatosplenomegali, sıklık, splenomegali
|
Kabakulak ve Komplikasyonlarının Değerlendirilmesi, 5(2):121-126, 2005
|
Aysu SAY, Nelgin GERENLİ, Feray GÜVEN, Nihan UYGUR, Emine KAVAS
|
|
Kabakulak ve Komplikasyonlarının Değerlendirilmesi
Amaç: Kabakulağa bağlı komplikasyonların değerlendirilmesi, klinik ve dermografik özelliklerin araştırılması.
Materyal ve Metod: Ocak 2001 - Ocak 2004 tarihleri arasında kabakulak nedeniyle başvuran 700 hasta değerlendirildi. Hastalar 5. gün kontrole çağırılarak komplikasyon gelişimi araştırıldı. 55 hasta parotit veya meningoensefalit gibi komplikasyonlar nedeniyle yatırılarak izlendi.
Bulgular: Kabakulağa bağlı parotitisin her iki cinste eşit, en sık ilkbaharda görüldüğü ve ortalama yaşın 6.6 olduğu tespit edildi. Meningoensefalit geçiren hastalarda ise erkek: kız oranı 2:1, ortalama yaş 7.2, en sık ilkbaharda, sıklıkla ateş, kusma, baş ağrısı gibi şikayetlerle başvurdukları, uygunsuz ADH sendromu, trombositopeni, hidrosefali, ALT, AST yüksekliği, artralji gibi diğer komplikasyonların da eşlik ettiği belirlendi. Pankreatitte erkek : kız oranı 3:2, en sık ilkbaharda, ortalama yaş 7 olarak tespit edildi.
Sonuç: Kabakulak nedeniyle başvuran ve komplikasyon gelişen hastalar akut dönemde tamamen iyileşirken kalıcı komplikasyon (hidrosefali) bir hastada izlendi. Bu hastamızda iyileşme 2 yıl sonra sağlandı.
Anahtar kelimeler: Kabakulak, kabakulak meningoensefaliti, kabakulak pankreatiti
|
Bupivakain, Fibrin Yapıştırıcı ve Deksametazon'un Tonsillektomi Sonrası Oluşan Ağrıya Etkisi, 5(2):127-133, 2005
|
Fatih İNMEZ, Tolga KANDOĞAN
|
|
Bupivakain, Fibrin Yapıştırıcı ve Deksametazon'un Tonsillektomi Sonrası Oluşan Ağrıya Etkisi
Amaç: Adenotoksillektomi yapılan çocuklarda boğaz ağrısının giderilmesinde lokal uygulanan bupivakain, fibrin yapıştırıcı ve deksametazonun etkinliğinin araştırılması.
Yöntem: Genel anestezi altında adenotonsillektomi ameliyatı yapılan 5-13 yaş arası 52 erkek ve 48 kız çalışmaya dahil edilmiştir. Postoperatif ağrıyı ölçmede VAS (Visual Analog Scala)'dan faydalanılmıştır. Hastalar kontrol grubu, fibrin yapıştırıcı grubu, bupivakain grubu ve deksametazon grubu olmak üzere 4 gruba ayrılmıştır. Postoperatif dönemde tüm hastalara analjezik olarak asetaminofen 30-50 mg/kg/gün verilmiştir.
Bulgular: Fibrin yapıştırıcı, bupivakain ve deksametazonun ameliyat sonrası ağrıyı azaltmakta etken olduğu ancak birinin diğerine üstünlüğü olmadığı izlenmiştir.
Sonuç: Fibrin yapıştırıcı, bupivakain ve deksametazonun ameliyat sonrası analjezide benzer etkinliğe sahiptir.
Anahtar kelimeler: Ağrı, bupivakain, deksametazon, fibrin yapıştırıcı, tonsillektomi
|
Gaziantep'te Yaşayan Çocuklarda Hepatit B Virusu Serolojisi, 5(2):134-138, 2005
|
Yasin ŞAHİN, Derya AYDIN
|
|
Gaziantep'te Yaşayan Çocuklarda Hepatit B Virusu Serolojisi
Amaç: Hepatit B virusu (HBV) infeksiyonunun tüm dünyada ve ülkemizde önemli bir sağlık sorunu olmasından yola çıkılarak, Gaziantep SSK Bölge Hastanesi Çocuk Kliniği'ne çeşitli nedenlerle getirilen çocuklarda HBV ile karşılaşma oranını saptamak, HBV'nin serolojik parametrelerini belirlemek.
Yöntem: Haziran-Kasım 2004 tarihleri arasında Gaziantep SSK Bölge Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniğine sarılık dışı nedenlerle getirilen 0-16 yaş arasında 388 çocuk çalışma kapsamına alındı. Çalışma kapsamındaki çocuklar 0-5 yaş, 6-10 yaş ve 11-16 yaş olmak üzere gruplara ayrıldı. HBV'nin serolojik belirleyicileri Gaziantep SSK Bölge Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuarı'nda ELİSA yöntemi ile çalışıldı. Verilerin istatistiksel analizi SPSS 11.0 programında ki-kare ve Student testi kullanılarak değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya alınan toplam 388 çocuğun 216'sı (% 55.67) erkek, 172'si (% 44.33) kızdı. AntiHBs (+)'liği bulunan toplam çocuk sayısı 145'ti (% 37.37). Çalışmaya alınan 388 çocuğun 5'inde (% 1.28) HBsAg (+)'liği saptandı. HBV ile karşılaşmada yaş, anne babanın eğitim düzeyi ve sosyoekonomik durum arasında istatistiksel olarak anlamlılık saptandı (p<0.05).
Sonuç: Anne baba eğitiminin önemine, rutin hepatit B aşısı konusunda halkı bilgilendirmenin gerekliliğine, sağlıklı çocukların izlenmesinde HBV açısından yakın takibine ve daha geniş çaplı seroprevalans çalışmalarına gereksinim olduğuna dikkat çekilmiştir.
Anahtar kelimeler: Çocuk, hepatit B virusu, seroprevalans
|
Üç Çocukta Leptospirozis Vakası, 5(2):139-142, 2005
|
Mitat ŞAHİN, Zafer BIÇAKCI
|
|
|
Üç Çocukta Leptospirozis Vakası
Leptospiroz temelde evcil hayvanlarda sarılık ve kan işeme belirtileriyle seyreden zoonoz karakterli bir infeksiyondur. İnfeksiyon insanlara infekte hayvanların salgı ve atıklarıyla direk veya indirek temasla bulaşmaktadır. Aileleri hayvancılıkla uğraşan yaşları 1.5, 8 ve 10 yaşlarında olan üç çocukta görülen leptospiroz vakasının sunumu ile klinik ve laboratuar bulgularının paylaşılması amaçlanmıştır. Çocuklarda ateş, halsizlik, kas ağrısı, karın ağrısı belirtileri vardı. Fizik muayenede hepatomegali, splenomegali, batında hassasiyet, bir hastada konjunktival hiperemi, ikisinde ise skleral ikter mevcuttu. Klinik olarak leptospirozdan şüphelenilen hastaların serumlarının MAT ile incelenmesinde Leptospira grippotyphosa Moskova V ile pozitiflik saptanarak leptospitoz tanısı kondu. Hastaların bulundukları birimde sığırlarda da leptospiroz olduğu tespit edildi.
Hastalara kristalize penisilin tedavisi başlandıktan bir gün sonra ateş kayıboldu ve bir hafta içerisinde de tamamen iyileştiler.
Anahtar kelimeler: Ateş, hepatosplenomegali, leptospiroz
|
Rombensefalosinapsis: İki Vakanın Klinik ve Kraniyal MRG Özellikleri, 5(2):143-148, 2005
|
Sema SALTIK, Sibel SEVÜK, Müferet ERGÜVEN
|
|
Rombensefalospinapsis: İki Vakanın Klinik ve Kraniyal MRG Özellikleri
Rombensefalosinapsis (RS) serebellar hemisferlerin dorsal füzyonu ve vermisin agenezisi veya hipogenezisi ile karakterize, ender görülen konjenital bir anomalidir. Klinik bulgular eşlik eden supratentoriyal anomalilere bağlı olarak değişir. Tanı kraniyal manyetik rezonans görüntüleme (MRG) bulguları ile konur. RS'nin ender bir hastalık olması nedeniyle klinik ve MRG bulguları vaka sunumlarından elde edilen bilgilerle sınırlıdır. Bu yazıda, antenatal dönem ultrasonografilerinde ventriküllerde genişleme tespit edilen, birinde 12. ayda diğerinde 20. ayda yapılan kraniyal MRG'de RS saptanan iki vakanın klinik ve görüntüleme bulguları tartışılmaktadır.
Anahtar kelimeler: Antenatal hidrosefali, magnetik rezonans görüntüleme, rombensefalosinapsis, serebellar anomaliler
|
Tüberküloz'a Bağlı Reaktif Artrit (Poncet Hastalığı): Vaka Sunumu, 5(2):147-148, 2005
|
Murat DEVECİ, Melih Y. EROL, Müferet ERGÜVEN
|
|
Tüberküloz'a Bağlı Reaktif Artrit (Poncet Hastalığı): Vaka Sunumu
Poncet hastalığı (tüberküloz romatizma), vücudun herhangi bir bölgesindeki aktif tüberküloz infeksiyonu varlığında gelişen reaktif poliartrit durumu olup, küçük eklemler dahil tüm eklemlerde görülebilir. Etkilenen eklemlerin radyolojik ve bakteriyolojik incelemelerinde özellik yoktur ve bildirilmiş tüm olgularda aktif tüberküloz odağının eradikasyonu ile klinik bulgular gerilemiştir. Bu yazıda, artrit nedeniyle başvuran ve akciğerde tüberküloz infeksiyonuna yönelik tedaviyle tüm bulguları gerileyen 8 yaşındaki erkek çocuk sunulmuştur.
Anahtar kelimeler: Poncet hastalığı, reaktif artrit, tüberküloz romatizma
|
Bir Çocuk Vakada Mandibulada Brown Tümörü: Kronik Böbrek Yetersizliğinin Ender Bir Komplikasyonu, 5(2):149-152, 2005
|
Alev YAVUZ YILMAZ, Banu SADIKOĞLU, Ilmay BİLGE, Sevinç EMRE, Misten DEMİRYONT, Aydan ŞİRİN
|
|
Bir Çocuk Vakada Mandibulada Brown Tümörü: Kronik Böbrek Yetersizliğinin Ender Bir Komplikasyonu
Amaç: Brown tümörü fibro-osseöz, multinükleer osteoklastlar içeren dev hücreli bir lezyondur. Primer hiperparatiroidide (HPT) görülebildiği gibi, ender olarak kronik böbrek yetmezliği (KBY) olan hastalarda sekonder HPT'ye bağlı olarak ortaya çıkabilir ve KBY'de oluşan renal osteodistrofinin en ağır formudur. 15 yaşında bir hemodiyaliz hastasında mandibulada saptanan Brown tümörü vakası çocuk yaş grubunda ender olması ve mandibulada yerleşiminin çok ender bildirilmesi nedeniyle sunuldu.
Vaka: Onbeş yaşında kız hasta üç yıldan beri bilateral nefrolitiyazise sekonder son dönem böbrek yetmezliği (SDBY) tanısı ile izlenmekteyken kliniğimize sevk edildi. Fizik muayenesinde iki yıl önce ortaya çıkmış olan sağda dişetinde ve mandibulada ağrısız şişlik saptandı. Laboratuar incelemesinde serum kalsiyum: 7.5mg/dL, fosfor: 4.9 mg/dL, alkalen fosfataz: 568 mg/dL, parathormon (iPTH): 329 mU/L (normal değer: 15-65) bulundu. Oral kalsitriol almakta olan hastaya haftada 3 gün intravenöz 1mcg/doz kalsitriol başlandı ve bir ay sonra iPTH: 178 mU/L'ye düştü. Paratiroid sintigrafisinde adenom saptanmadı.
Bilgisayarlı tomografide sağda mandibulada tümöral kitle saptandı. Tomografi eşliğinde yapılan biyopside dev hücreli, fibröz dokudan zengin lezyon saptanan, kitle cerrahi olarak çıkarıldı. Kitlenin histopatolojik tanısı Brown tümörü ile uyumlu bulundu. Hastanın postoperatif 18 aylık izlemi sırasında nüks saptanmadı ve iPTH değerleri kontrol altındaydı.
Sonuç: KBY'li hastalarda sekonder HPT sık karşılaşılan sorunlardan biridir ve kalsitriol kullanılarak serum iPTH düzeyi kontrol altında tutulmalıdır. Ayrıca bu hastalarda renal osteodistrofi izleminde tüm vücut kemikleri deformite ve lokalize şişlikler açısından incelenmeli ve pitozis, nefes almada güçlük, yüz ve dişlerde deformite gibi bulguların kafa kemiklerini tutan Brown tümörüne bağlı olabileceği akılda tutulmalıdır. Brown tümörü gelişen vakalarda kitle cerrahi olarak çıkarılmalı ve daha sonra hasta nüks açısından izlenmelidir.
Anahtar kelimeler: Brown tümörü, çocuk, kronik böbrek yetersizliği
|
|