Çocuk Dergisi 9(2):62-67, 2009
Çocuklarda Atopik Dermatit
|
|
|
ÖZET |
Atopik dermatit çoğunlukla solunum yolu alerjileri ile ilişkili, kronik, yineleyen, kaşıntılı inflamatuvar bir deri hastalığıdır. Son 30 yılda prevelansı sanayileşmiş ülkelerde iki ya da üç kat artmıştır. Hastalığın etiyolojisi tam olarak bilinmemesine rağmen, gen-gen ve gen çevre etkileşimlerinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu makalede atopik dermatitin patogenezi, kliniği, tanı ve yeni tedavi yöntemleri sunulmuştur.
Anahtar kelimeler: Atopik dermatit, patogenez, tanı, tedavi |
|
Çocuk Dergisi 9(2):68-75, 2009
Alerjinin Bilinmez Sorununa Tanısal Yaklaşım: Kronik Ürtiker ve Anjioödem
|
Gürkan KILIÇ *, Nermin GÜLER **, Zeynep TAMAY ***
|
|
ÖZET |
Altı haftadan uzun süren ürtiker olarak tanımlanan kronik ürtikerin nedeni çoğunlukla bulunamamaktadır. Kronik ürtikerli vakaların yarısına anjioödem de eşlik eder. Tanı temel olarak hastanın anamnezine dayanmaktadır. Kronik otoimmün ürtikerli çocukların % 30-40’ında IgE ya da IgE reseptörüne karşı fonksiyonel otoantikorlar saptanmaktadır. Otolog serum deri testi kronik otoimmün ürtiker için yapılması gereken bir tarama testidir.
Anahtar kelimeler: Kronik ürtiker, anjioödem, çocuk |
|
Çocuk Dergisi 9(2):76-83, 2009
Göbek Kordonu Alfa-Fetoprotein Düzeyi ile Neonatal Hiperbilirubinemi İlişkisi
|
Canan KUZDAN *, Asuman ÇELENK ÇOBAN **, Zeynep İNCE **, Ümit TÜRKOĞLU ***, Gülay CAN **
|
|
ÖZET |
Amaç: Neonatal hiperbilirubinemi yenidoğanların en sık karşılaşılan sorunlarından biridir. Ciddi indirekt hiperbilirubinemi yetersiz tedavi yapıldığında nörotoksisiteye neden olabilir. Ancak, hiperbilirubineminin gelişmesini ve ağırlığını öngören bir gösterge henüz bulunamamıştır. Alfa-fetoproteinin (AFP) neonatal hiperbilirubineminin ciddiyetini öngörebileceğini destekleyen çalışmalar mevcuttur. Bu az sayıdaki ve az sayıda bebekle yapılan çalışmaların sonuçları çelişkilidir. Bu çalışmada kordon kanı AFP düzeyi ile neonatal hiperbilirubinemi ilişkisi araştırıldı.
Yöntem: Çalışmaya, Mart 2005-Ekim 2005 ayları arasında doğan 504 miadında yenidoğan alındı. Coombs pozitif Rh uygunsuzluğu ve ABO uygunsuzluğu veya hemolitik sarılığı olan; asfiksi, konjenital anomali, damar dışına kanama bulgusu saptanan yenidoğanlar çalışmaya alınmadı. Vakaların kordon kanında AFP düzeyi ölçüldü. Sarılık gelişenlerde hemen, diğerlerinde ise taburculukları sırasında tarama testi alınması sırasında kapiller bilirubin düzeyine bakıldı.
Bulgular: Ortalama göbek kordonu AFP düzeyi 49.1±44.9 mg/L (1.1-396.2 mg/L), ortalama total serum bilirubin (TSB) değeri 5.8 ±3.1 (1-19.4) mg/dL, ortalama bilirubin bakılma yaşı 37±23.2 (12-144) saat olarak saptandı. Vakaların göbek kordonu AFP ve TSB düzeyleri arasında anlamlı pozitif korelasyon bulundu. Ancak, bu korelasyon zayıf derecedeydi (r=0.187 p<0.001). AFP değerleri ile bilirubinin postnatal yaşa uygun persantil değerleri karşılaştırıldığında da zayıf derecede anlamlı pozitif korelasyon saptandı (r=0,113, p<0.001). Göbek kordonu AFP düzeyleri <100 mg/L ve ? 100 mg/L; <140 mg/L ve ?140 mg/L olan vakaların bilirubin persantil değerlerine göre ayrılmış gruplarda karşılaştırılmasında bilirubin düzeyi açısından anlamlı farklılık saptanmadı.
Sonuç: Göbek kordonu AFP düzeyinin hiperbilirubinemi yönünden risk altında olan yenidoğanları belirlemede güçlü bir öngörü aracı olmadığı kanısına varıldı.
Anahtar kelimeler: Hiperbilirubinemi, alfa-fetoprotein, yenidoğan, göbek kordonu |
|
Çocuk Dergisi 9(2):84-89, 2009
Bölgemizde Çocuklarda Bronşial Astım Tedavisinde Alternatif Tedavi Yöntemleri Kullanımı
|
Yusuf KAYA *, Müferet ERGÜVEN **, Emine TEKİN ***, Mehmet ÖZDEMİR ****,
Öznur YILMAZ HAMZAH *****
|
|
ÖZET |
Amaç: Çalışmamızda bölgemizdeki astımlı çocuklarda giderek artmakta olan tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanım oranını belirlemeyi ve nedenlerini ortaya koymayı amaçladık.
Yöntem: Çalışmamız Mart 2009 ve Nisan 2009 tarihleri arasında hastanemiz astım alerji polikliniğinde yapıldı. Ebeveynler sorgulanarak ve hasta dosyaları retrospektif olarak değerlendirilerek hazırlanan formlar dolduruldu. Çalışmaya en az bir yıldır takip gören 253 astım tanılı çocuk alındı.
Bulgular: Astımlı çocukların % 33.6’sı kız, % 66.4’ü erkek idi. Çocukların yaşları ortalama 8.4±3.7 yıldı. İzlem süreleri ortalama 4.2±2.9 yıldı. Ebeveynlerin % 66.8’i çocuk için alternatif tedavi kullanmıştı. Çocukta alternatif tedavi kullanımı ile medikal tedaviden memnuniyet arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki görülmedi (p>0.05). Çocuklarda alternatif tedavi kullananların izlem süresi ortalaması, kullanmayanların izlem süresi ortalamasından anlamlı düzeyde yüksek saptandı (p<0.001). Alternatif tedavi kullanan vakaların yaş ortalaması kullanmayan vakalardan anlamlı düzeyde yüksekti (p<0.05). Çocuğun cinsiyeti ve anne babanın eğitim durumu ile çocukta alternatif tedavi kullanımı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı (p>0,05). Düşük gelir düzeyindeki ebeveynlerin çocukta alternatif tedavi kullanma oranının yüksek gelirlilere oranla daha yüksek olduğu saptandı (p<0.05). Kendisinde alternatif tedavi kullanan ebeveynlerin çocukta alternatif tedavi kullanma oranı kullanmama oranından istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksekti (p<0.001).
Kullanılan alternatif tedavi çeşidine bakıldığında en sık bıldırcın yumurtası (% 44.3), keçiboynuzu (% 41.9), kestane balı (% 29.9), bal (% 29.3), bitkisel karışım (% 18.6) ve dut pekmezi (% 15.6) kullanıldığı görüldü. Ebeveynlerin % 69.2’si alternatif tedavi metotlarını önerdiklerini, % 20.1’i ise önermediklerini belirtti.
Sonuç: Alternatif tedavi yöntemleri kullanımı toplumumuzda özellikle gelir düzeyi düşük olan kesimde oldukça yaygındır. Doktorların bunun bilincinde olmaları ve bu uygulamalar konusunda çocukların sağlığı açısından anne-babalarla iletişimi sağlamaları önemli ve gereklidir.
Anahtar kelimeler: Astım, alternatif tedavi, çocuk |
|
Çocuk Dergisi 9(2):90, 2009
Tanınız Nedir? |
Nevzat Aykut BAYRAK *, Ameer HAMZAH *, Zeynep Seda UYAN **, Hülya BİLGEN ***
|
|
ÖZET YOK |
|
Çocuk Dergisi 9(2):91-92, 2009
Edinsel İnmemiş Testis: Vaka Sunumu
|
Melike Z. T. AKSAKAL *, Murat SÜTÇÜ *, Gülbin GÖKÇAY **, Serpil UĞUR BAYSAL **
|
|
ÖZET |
İnmemiş testis çocukluk döneminin en sık görülen genital anomalisidir. Doğumsal ve edinsel olarak iki gruba ayrılır. Tanının zamanında konularak uygun tedavinin yapılması kişiyi kısırlık ve kanser gelişimi gibi ileri dönemde ortaya çıkabilecek sorunlardan korur. Bu makalede doğumdan itibaren düzenli olarak izlenen, edinsel inmemiş testisli bir vaka sunularak her yaşta testis muayenesinin önemi vurgulanmak istenmiştir.
Anahtar kelimeler: İnmemiş testis, kriptorşidi, retraktil testis
|
|
Çocuk Dergisi 9(2):93-95, 2009
Süt Çocukluğu Döneminde Tanı Alan Kartagener Sendromu
|
Atiye FEDAKAR *, H. Cavit AYDOĞDU *, Erkan CAN *, Ali FEDAKAR **
|
|
ÖZET |
Primer silier diskinezi (PSD); otozomal resesif geçişli, silier yapı ve fonksiyonda anormalliklerle seyreden ender bir hastalıktır. PSD 20000-60000’de 1 görülür. PSD’li vakaların yaklaşık % 50’sinde situs inversus saptandığından bu vakalar Kartagener sendromu olarak sınıflanır ve daha ciddi bir klinik tablo oluşturabilir. PSD’li çocukların % 65-% 90’ında sütçocuğu döneminde solunum sıkıntısı gözlenmesine rağmen, tanısı oldukça geç bir dönemde konmaktadır. Bu makalede doğumu takiben PSD tanısı alan vaka literatür bilgileri gözden geçirilerek sunulmaktadır. Tanı için en önemli unsur şüphelenmek olduğundan doğumu takiben solunum sıkıntısı gelişen vakalarda situs inversus mevcudiyetinde altta yatan nedenin PSD olabileceğinin kuvvetle düşünülmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Anahtar kelimeler: Kartagener sendromu, solunum sıkıntısı, yenidoğan, situs inversus, primer silier diskinez |
|
Çocuk Dergisi 9(2):96-99, 2009
Yineleyen Cilt İnfeksiyonlarıyla Seyreden Lökosit Adezyon Defekti Vakası
|
Müferet ERGÜVEN *, Sinem KARACA ATAKAN **, Asuman KIRAL ***
|
|
ÖZET |
Lökositlerin adezyonu yeterli inflamasyon oluşması için başlıca rolü oynar. Bu çok aşamalı bir süreçtir. Bilinen iki adezyon molekülünün eksikliği sonucunda lökosit adezyon defekti sendromları oluşur. Yara iyileşmesinde gecikme, yineleyen infeksiyonlar ve lökositoz ile karakterizedir. Perineal bölgede ve ağızda dirençli ülsere lezyonlarla başvuran dokuz aylık erkek hastada lökositozun uzun süredir varlığı saptanınca CD18 ve ilişkili CD11a, CD11b, CD11c düzeyinin düşüklüğü klinik bulgularla birleştirilerek LAD-1 tanısı konmuştur.
Anahtar kelimeler: Lökosit adezyonu, yineleyen infeksiyon, inflamasyon defekti |
|
Çocuk Dergisi 9(2):100-103, 2009
Neonatal Glisin Ensefalopatisi |
Emrah CAN *, Ali BÜLBÜL **, Serdar CÖMERT *, Fatih BOLAT *, Füsun OKAN **, Asiye NUHOĞLU ***
|
|
ÖZET |
Glisin ensefalopatisi otozomal resesif geçişle karakterize, yenidoğan ve erken çocukluk döneminde hızlı seyir izleyen metabolik bir bozukluktur. İnsidansı 1:60000-100000 olarak bildirilmektedir. Glisin aminoasidini parçalayıcı enzim kompleksindeki bozukluk hastalığın temel nedenidir. Başlıca semptomları yaşamın erken döneminde saptanan hipotoni, konvülsiyon, apne atakları, letarji ve komadır. Birçok vaka yaşamın ilk haftaları içinde kaybedilir. Yaşayan bebeklerde ciddi psikomotor retardasyon saptanır. Spesifik bir tedavisi yoktur. Düşük proteinli diyetle kombine sodyum benzoat, dekstrometorfan, ketamin, triptofan, diazepam, striknin, trisiklik antidsepresanlar, imipramin ve folinik asid gibi çeşitli ajanlar vaka bazında kullanılmaktadır. Bu makalede farklı şekillerde prezente olan ve ileri tetkikleri sonucu neonatal NKH tanısı alan iki vaka sunulmuştur.
Anahtar kelimeler: Ensefalopati, hiperglisinemi, yenidoğan |
|