İstanbul'da Bazı Sağlık Kurumlarında Anne Sütünün Özendirilmesi, Yaygınlaştırılması ve Desteklenmesi, 2(2):69-74, 2002
|
Nilüfer Doğan, Aysel Kavaklı, Gülbin Gökçay
|
|
Amaç: Emzirmenin desteklenmesi ve korunmasında doğum öncesi ve doğum sonrası bakımda çalışan sağlık personelinin bilgi birikimi ve danışmanlığı çok önemlidir. Çalışma, sağlık personelinin, anne sütü ile beslenme, "Bebek Dostu Hastaneler" kavramı ve "Anne Sütü Yerine Geçen Ürünlerin Pazarlanması ile ilgili Uluslar arası Yasa" konusunda bilgi birikimlerini belirlemek amacıyla planlandı.
Yöntem: Araştırma İstanbul'da 4 büyük hastane ve 16 Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlama Merkezi'nde yürütüldü. Belirtilen kurumlarda çalışan 29 doktor, 37 hemşire ve 20 ebeye yüz yüze yöntemle anket uygulandı. Tüm kurumlarda yapılandırılmış gözlem yapıldı.
Bulgular: Çalışmaya katılan sağlık personeli mezuniyet öncesi dönemde anne sütü ile beslenme konusunda yetersiz eğitim aldığını belirtmekteydi ve büyük bir çoğunluğu "Anne Sütü Yerine Geçen Ürünlerin Pazarlanması ile ilgili Uluslar arası Yasa" ve "Bebek Dostu Hastane" kavramlarını bilmiyordu. Sağlık personelinin anne sütü konusunda uygulamaya yönelik bilgilerinin yetersiz oduğu ve tutumlarının başarılı emzirmeyi sağlamada etkisiz kaldığı görüldü. Çalışmanın yapıldığı bölümlerin yarıdan fazlasında mama markalı broşür ve mama numunesi vardı, bunlar annelere veriliyordu.
Sonuç: Anne sütüyle beslenmenin yaygınlaştırılması için sağlık personelinin bilgi, tutum ve davranışlarının güncelleştirilmesi, ayrıca sağlık kurumlarının politikalarını net olarak belirlenmesi gerekmektedir.
Anahtar kelimeler: Anne sütü ile beslenme, bebek dostu hastane, mama kodu
|
Okul Öncesi Çocuklarda AntiHAV Seroprevalansı ve Maternal Hepatit A Antikorlarının Kaybolma Yaşı, 2(2):75-79, 2002
|
Candan Öztürk, Taner Canatar, Olgu Hallıoğlu, E. Arzu Kanık, Esat Yılgör
|
|
Amaç: Çocuk yaş grubunda en sık rastlanan hepatit olan ve fulminan seyir gösterebilen hepatit A virüs (HAV) infeksiyonu, ülkemiz için hala önemli sağlık sorunlarından biridir. HAV infeksiyonu, ülkemizde endemik olarak görülmedir. Bu çalışmada, okul öncesi çocuklarda ve annelerinde hepatit A seroprevalansı ile maternal hepatit A antikorlarının kaybolma yaşı araştırılarak, hepatit A aşısının uygulanma zamanının belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Aralık 1999Mart 2001 tarihleri arasında Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları polikliniğine başvuran 175 çocuk ve 162 annede, hepatit A belirleyicileri araştırıldı. Çalışmaya alınan çocukların hiçbirisine hepatit A aşısı yapılmamıştı. Annelere, hepatit A aşısı yapılıp yapılmadığına dair, güvenli bir bilgi elde edilemedi.
Bulgular: AntiHAV IgG, çalışılan 175 çocuğun 68'inde (%38.9) pozitif, 107'sinede (%61.1) negatif bulundu. Hepatit A belirleyicileri bakılan 162 annenin 158'inde (%97.5) antiHav IgG pozitif saptanırken, hiçbir annede antiHAV IgM pozitifliğe rastlanmadı. Maternal hepatit A antikorlarının kaybolma yaşının tespiti için 56 çocuk takibe alında ve takip sonucunda anneden geçen pasif antikorların ortalama 11.9+0.5 ayda (sınırlar; 624 ay) negatifleştiği saptandı.
Sonuç: Bu çalışma verilerine göre, ülkemizde HAV infeksiyonu oranı çok yüksek, buna karşılık hepatit A aşılanma oranı çok düşüktür.
Anahtar kelimeler: Hepatit A seroprevalansı, hepatit A aşısı, maternal antikor
|
Siyanotik Doğumsal Kalp Hastalığı Olan Sütçocuklarında Kemik Mineral Yoğunluğunun Değerlendirilmesi, 2(2):80-85, 2002
|
Mustafa Koray Lenk, Vedat Okutan, S.Ümit Sarıcı, Seyfettin Ilgan, Erdal Gökçay
|
|
Amaç: Siyanotik doğumsal kalp hastalığı (DKH) olan süt çocuklarında büyüme geriliği ile kemik mineral yoğunluğu (KMY) ve hipokseminin şiddeti arasında ilişki olup olmadığını araştırmaktadır.
Yöntem: Çalışma, yaşları 212 ay arasında değişine 20 siyanotik, 25 asiyanotik DKH vakası ile aynı yaş grubundan 30 sağlıklı kontrol vakası üzerinde, "Dual Energy Xray Absorbtiometry" yöntemi kullanılarak L2L4 lomber vertebra seviyelerinden yapılan KMY ölçümü ile gerçekleştirildi.
Bulgular: Klinik değerlendirmede DKH'lı 45 vakadan 13'ünün (%28) ağırlığının, 9'unun (%20) hem boy hem de ağırlığının 3 persantilin altında olduğu; ağırlık ortalamasının hem siyanotik (6.6±1.5 kg) hem de asiyanotik (6.4±5.8 cm) diğer iki gruptan (asiyanotik: 65.3±5.9 cm, kontrol: 66.4±6.2 cm) daha düşük olduğu saptandı. KMY ölçümlerinde, asiyanotik DKH vakaları ile kontrol grubunun değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmaz iken, siyanotik DKH bulunan vakaların KMY değerleri her iki gruptan anlamlı olarak daha düşük bulundu. Siyanotik vakalarda KMY değerlerindeki düşüklük klinik büyüme geriliği ile birliktelik gösteriyordu. KMY değerleri ile hipokseminin derecesi arasındaki ilişki araştırıldığında, PaO2<40mmHg, SaO2< %80 olan vakalarda KMY değerlerinin daha düşük olduğu, oksiyen basınç ve satürasyonu daha yüksek olan vakalarda KMY değerlerinin yükseldiği saptandı.
Sonuç: Hipokseminin DKH'larında büyüme geriliği ve KMY değerlerinde azalmaya neden olduğu, bu vakalarda büyüme geriliğini önleyebilmek için hipoksemiyi düzeltecek koruyucu veya düzeltici işlemlerin mümkün olduğu kadar erken dönemde yapılması gerektiği kanısına varıldı.
Anahtar kelimeler: Büyüme geriliği, doğumsal kalp hastalığı, kemik mineral dünsitometri
|
Serebral Palsili Çocuklarda Tedavi Yaklaşımları ve Prognoz, 2(2):86-89, 2002
|
Gönül Acar, Feride Bilir, Fadile Özmeral, Ekin Akalan, Gülçin Aktaş, Nur Aydınlı, Mine Çalışkan, Meral Özmen, Yener Temelli
|
|
Amaç: Serebral palsi (SP), prenatal, perinatal ve postnatal dönemde immatür beyin hasarına bağlı hareket ve postürün ilerleyici olmayan bozukluğu olarak tanımlanır. SP'li çocuklarda tanı sonrası hemen fizyoterapi programına başlanır. Erken fizyoterapide amaç; oluşabilecek kontraktür ve deformiteleri önlemek, çocuğun maksimum bağımsızlık seviyesine ulaşmasını sağlayarak yaşam kalitesini arttırmaktır.
Yöntem: Bu çalışmada bir yıldan uzun izlenen 534 SP'li vakanın ulaştıkları motor gelişim düzeyleri retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular: Vakaların 212'si (%40) spastik diparezi, 169'u (%31) tetraparezi, 110'u (%20) hemiparezi, 21 () diskinetik, 21'i (%4) hipoton ve 2'si (%1) mikst tip SP nedeniyle izlenmekteydi. Hastaların 504'üne (%94) Bobath (nörogelişimsel tedavi), 2'sine (%0.3) Vojta tedavisi, 28'sına (%5.2) diğer tedavi yöntemleri uygulandı. Hastaların 101'ine (%18.9) ortopedik düzeltici girişim yapıldığı, 6 vakaya (%1.1) botulinum toksin A uygulandığı saptandı.
Sonuçlar: SP tedavisi ekip çalışması, uzun ve sistemli fizyoterapi programı gerektirir. Zaman zaman bu program ortopedik düzeltici girişimlerle ve botulinum toksin A injeksiyonları ile tamamlanır. Uygulanan tedavinin yanı sıra serebral palsi tipleri de prognozda etkilidir.
Anahtar kelimeler: Fizyoterapi, prognoz, serebral palsi
|
Akciğer Tüberkülozuna Eşlik Eden Fokal Segmental Glomerüloskleroz Vakası, 2(2):90-94, 2002
|
Banu Sadıkoğlu, Ilmay Bilge, Sevinç Emre, Aydan Şirin, Işın Kılıçaslan, Zeynep Tamay, Ayper Somer, Nuran Salman, Işık Yalçın
|
|
Fokal segmental glomerülaskleroz (FSGS) glomerüllerde mezanjial hücre artışı ile birlikte kapiller kollaps ve bazı glomerüllerde segmental skar oluşumu ile karakterize histopatolojik bir kavramdır. FSGS üropati, glikojen depo hastalığı, orak hücreli anemi, HIV infeksiyonu gibi bazı sistemik hastalıklara eşlik edebilmekte ve bu durum sekonder FSGS olarak adlandırılmaktadır. Kliniğimize tüberküloz infeksiyonunun klinik bulguları ve proteinüri ile getirilere, akciğer tüberkülozu ve FSGS tanısı olan bir vaka, akciğer tüberkülozuna sekonder gelişen FSGS nin çok nadir bir durum olması nedeniyle sunulmuştur.
Anahtar kelimeler: Akciğer tüberkülozu, çocuk, fokal segmental glomerüloskleroz
|
Glutarik Asidüri Tip 1: Vaka Sunumu, 2(2):95-98, 2002
|
Bülent Ünay, Davut Gül, Kaan Ataç, Rıdvan Akın, Erdal Gökçay
|
|
Glutarik asidüri tip 1, glutarik asit ve metabolitlerinin atılım ve birikiminin arttığı nadir bir metabolik hastalıktır. Hastalara lizin, hidroksilizin, triptofandan fakir diyet; LKarnitin ve riboflavin replasman tedavisi uygulanmaktadır. Bu yazıda başlangıçta makrosefali ve hidrosefali bulguları olan 16 aylıkken psikomotor gerileme ve distonik hareket bozukluğu bulguları ile tekrar başvuran glutarik asidüri tip 1 tanısı alan 22 aylık kız çocuğu sunulmaktadır.
Anahtar kelimeler: Glutarik asidüri tip 1, hidrosefali, distoni, psikomotor gerileme
|
Bir Vaka Nedeniyle Akut Hepatit A İnfeksiyonunun Prodromal Döneminde Meningoensefalit Tablosu, 2(2):99-101, 2002
|
Dolunay Gürses, Ayşegül Sözeri Özdemir, Ahmet Akçay, İlknur Kılıç
|
|
Akut hepatit A virüs infeksiyonu çocuklarda subklinik ve anikterik gibi hafif bulgularla seyretmesine rağmen pek çok organ ve sistemi ilgilendiren komplikasyonlara yol açabilir. Hepatik ensefalopati dışında hepatit A seyri sırasında nörolojik komplikasyonlar oldukça seyrektir. Bu yazıda hepatit A infeksiyonunun geç prodromal döneminde konvülziyon ve bayılma şikayetleri ile başvuran bir meningoensefalit tablosu oldukça nadir görülmesine rağmen çocukluk yaş grubunda infeksiyonunun oldukça sık görüldüğü ülkemizde meningoensefalit kliniği ile başvuran hastalarda hepatit A infeksiyonunun da düşünülmesi gerektiği bu vaka takdimi ile vurgulanmak istendi.
Anahtar kelimeler: Çocukluk çağı, Hepatit A, meningoensefalit
|
Anemi ve Lökopeni Bulgusu Veren Brusella Osteomiyeliti: Vaka Sunumu, 2(2):102-105, 2002
|
Taner Yavuz, Enver Şimşek, Evrim Abamor, A. Semih Doğan, Kenan Kocabay
|
|
Bruselloz çocuklara pastörize edilmemiş süt ve süt ürünlerinin tüketilmesi ile oral yoldan ve nadiren direkt inhalasyonla bulaşır. Brusellozda hipersplenizm, hemofagositoz ya da kemik iliği tutulumu sonucu gelişen hematolojik değişiklikler bildirilmiştir. Osteomiyelit, miyokardit, endokardit veya genitoüriner sistem infeksiyonları gibi spesifik organ tutulumları nadiren görülür. İskelet tutulumu olan bruselozda, kemik sintigrafisi düz kemik grafilerinden daha duyarlı bir yöntemdir. 15 yaşındaki erkek çocuğu, hematolojik bulguları ve kemik ağrıları nedeniyle primer kan hastalığı düşünülerek ileri tetkik için hastanemize sevk edildi. Anemi, lökopeni ve osteomiyelit saptandı. Brusella antikor titresi 1:2560'da pozitif idi. Brusellaya özgün antibiyotik kombinasyonun başlanmasını takiben şikayetleri geçti ve kan değerleri normale döndü. Bu vaka nedeniyle brusellozun birçok hastalığı taklit edebildiği, uygun öykü alınarak ve tetkikler yapılarak ayırt edilebileceği vurgulandı.
Anahtar kelimeler: Bruselloz, osteomiyelit, pansitopeni
|
Bakteriyel Menenjitlerde Ataksi: Vaka Sunumu, 2(2):106-108, 2002
|
Serap Karasalihoğlu, Ülfet Vatansever, Naci Öner, Ahmet Güzel, Betül Biner, Özer Pala
|
|
Etiyolojik ajanı tanımada gelişmeler, yeni antibiyotiklerin bulunması, patogenezin daha iyi anlaşılmış olmasına rağmen, çocukluk çağı menenjitlerinde akut ve geç dönem sekelleri günümüzde de görülmektedir. Ataksi önceki yıllarda bakteriyel menenjitlerde sık görülen bir komplikasyondu (%18), fakat günümüzde görülme sıklığı azalmıştır (%23). Bu yazıda beyin omurilik sıvısında Haemophilus influenzae tip b (Hib) saptanan, hastalığının sekizinci gününde trunkal ataksisi ortaya çıkan, vestibulokoklear testleri normal bulunan ve ataksisi kısa sürede düzelen iki yaşında bir kız çocuğu ile beyin omurilik sıvısında Neisseria meningitidis üreyen, hastalığının ikinci gününde trunkal ataksisinin yanında bilateral kısmi işitme kaybı ortaya çıkan ve işitme cihazı gerektiren altı yaşındaki bir erkek hasta sunulmaktadır.
Anahtar kelimeler: Ataksi, bakteriyel menenjit, etiyolojik ajan
|
Akalazya: İki Vakanın Sunumu, 2(2):109-112, 2002
|
Emel Ataoğlu, Hafize Erkal, F. Visal Okur, Zeynep Aslan, Murat Elevli
|
|
Akalazya, alt özofagus sfinkterinin yutma sırasında gevşeyip açılamaması sonucu özofagogastrik bileşkede obstrükiyon ve özofagusta ilerleyici dilatasyonla karakterize bir bozukluk olup, genellikle adolesan ve yetişkinlerde görülür. Hastaların ancak %5'i 4 yaş altındaki çocuklardır. Regürjitasyon, kusma, kilo alamama, tekrarlayan akciğer enfeksiyonları ve anemi ile gelen hastalarda ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken bir hastalıktır. Küçük bebeklerde nadir görülen bu hastalık biri üç aylık, diğeri 11 aylık iki vaka nedeniyle gözden geçirildi.
Anahtar kelimeler: Akalazya, kusma, tekrarlayan alt solunum yolu infeksiyonları
|
Dilate Kardiyomiyopatili Hastada Sol Ventriküler Trombusun Sistemik Antikoagülan Tedavi ile Kısa Sürede Kaybolması, 2(2):113-115, 2002
|
Zuhal Bilgen, Aygün Dindar, Türkan Ertuğrul
|
|
Dilate kardiyomiyopati, kardiyomiyopatilerin en sık görülen formudur. Dilate kardiyomiyopatili hastalarda intrakardiyak trombüs prevalansı yüksektir. Bu yazıda geniş sol ventriküler trombüsle komplike olmuş, dilate kardiyomiyopatili 6 yaşındaki bir erkek hasta sunulmuştur. Trombüs, uygulanan standart intravenöz antikoagülan tedavi ile sistemik embolizasyona neden olmadan 72 saat içinde kaybolmuştur.
Anahtar kelimeler: Antikoagülan tedavi, dilate kardiyomiyopati, intraventriküler trombus
|
Çocukluk Yaş Grubu Zehirlenmelerinde Tehlikeli Değişim, 2(2):116-120, 2002
|
Agop Çıtak, Demet Demirkol Sosyal, Abdurrahman Yıldırım, Metin Karaböcüoğlu, Raif Üçsel, Nedret Uzel
|
|
Amaç: Zehirlenmeler çocukluk yaş grubunun en önemli sağlık sorunlarından biridir. Gelişmiş ülkelerde alınan önlemler ile zehirlenmeye bağlı ölüm ve sakat kalma oranlarında belirgin azalma sağlanmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde ise bu konuyla ilgili yeterli bilgi yoktur. Bu çalışmanın amacı hastanemize yatıralan zehirlenme vakalarının özelliklerini ve yıllar içindeki değişiklikleri belirlemektir.
Yöntem: 19972001 tarihleri arasında yatırılan 3683 hastadan zehirlenme tanısı alan 3937'ü incelendi. Hastalar yaş, cins, aldıkları maddeler, semptomlar, klinik bulgular, yoğun bakım gereksinimi açısından değerlendirildi. İntihar amaçlı zehirlenmeler ve kaza sonucu meydana gelen zehirlenmeler ayrı olarak incelendi.
Bulgular: Yaş ortalaması kaza sonucu meydana gelenlerde (n:313) 40.4+29.5 ay, intihar amaçlı olanlarda ise (n:80) 11.8+3.2 yıldı. Kaza sonucu meydana gelen zehirlenmeler en sık 16 yaş grubunda (%87.2) idi. Bu yaş grubunda zehirlenmelerin en sık nedeni ilaçlardı (%80). Kaza sonucu meydana gelen zehirlenmelerde vakaların %48'i kız iken intihar girişiminde bu oran %72.5'e yükseliyordu. Her iki grupta da en sık zehirlenme nedeni tristiklik antidepresanlardı (%28.2 ve %28.8). Hastaların %20'si yoğun bakımda izlendi. Kaza sonucu olan hidrojen peroksik ve kalşisin zehirlenmesine bağlı iki hasta kaybedildi (%0.5).
Sonuç: Çocukluk yaş grubunda kaza sonucu veya intihar amaçlı zehirlenmelerde en sık neden trisiklik antidepresanlardır. 19891990 yılları arasında zehirlenmeye yol açan en sık neden aspirin iken son yıllarda tek dozu dahi çocuklarda ölümcül olan trisiklik antidepresanların ön plana geçmesi zehilenme konusunda ebeveyn ve toplum eğitimine daha fazla önem verilmesi gerektiğini göstermektedir. Ayrıca ilaç ve kimyasal madde ambalajlarının daha emniyetli yapılması zehirlenmelerin azaltılmasında etkili olacaktır.
Anahtar kelimeler: Çocuk, trisiklik antidepresanlar, zehirlenme
|
Probiyotikler, 2(2):121-127, 2002
|
Muazzez Garibağaoğlu
|
|
Fonksiyonel besin kavramı, son yılarda beslenme biliminin ilerleme gösterdiği alanlaran biridir. Asıl beslenme özelliklerinin dışında, sağlık üzerine yararlı etkileri olan fizyolojik, aktif ögeler olarak tanımlanan fonksiyonel besinler arasında probiyotikler, önemli bir gruptur. Probiyotiklerin tüketildikleri sürece, bulundukları konağın immün savunmasını ve mikrobiyal patojenlere karşı direncini arttırdıkları ve bu yolla gastrointestinal sistemde spesifik fizyolojik fonksiyonları iyileştirdikleri bildirilmiştir. Klinik uygulamalarda probiyotiklerle en iyi sonuç, laktoz malabsorbsiyonu ile akut ishallerin tedavisinde elde edilmiştir. Bunun dışında probiyotiklerin rotavirüs infeksiyonlarının süresini ve sıklığını, antibiyotik ishallerinin tekrarını, seyahat ishallerinin riskini azalttıkları açık bir şekilde gösterilmiştir. Besin allerjileri ve atopik ekzema gibi bazı immünolojik bozuklukların tedavisi ve önlenmesinde, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı gibi bazı inflamatuar hastalıkların daha iyi kontrol edilmesinde etkili oldukları, kolon kanseri riskini düşürdükleri ileri sürülmüştür. Probiyotiklere ilişkin elde edilen bu veriler, bazı hastalıkların tedavisinde ümit verici olarak değerlendirilmekte ve bundan sonraki çalışmaların ajandoz ve maliyet analizi gibi konulara yöneleceği bildirilmektedir.
Anahtar kelimeler: Fonksiyonel besinler, intestinal sistem, klinik uygulamalar, probiyotikler, sağlık yararları
|
|